Türkiye’nin Yakın Dönem Güvenlik Sorunları

LinkedIn

Emekli Orgeneral Ergin Saygun

Libya Başbakanı Serrac tarafından;

“Milli ve siyasi sorumluluğunun, ülke ve bölgenin içinde bulunduğu durumun ve salgın şartlarının gereği olarak, ülkedeki tüm askeri güçlere derhal ateşkes yapılması ve askeri operasyonların durdurulması” talimatı verilmişti.

Serrac, fiili bir ateşkes için Sirte ve Cufra’nın silahtan arındırılmış bölgeler olması, yabancı ve paralı askerlerin ülkeden çıkması gerektiğine dikkati çekerken tüm Libyalıların üzerinde anlaşacağı anayasa hükümlerine uygun olarak, Başkanlık Konseyi ve genel seçimlerin gelecek mart ayında yapılması çağrısını yinelemişti.

Libya’nın doğusundaki gayrimeşru silahlı güçlerin lideri Halife Hafter’in siyasi müttefiki Tobruk Temsilciler Meclisi (TM) Başkanı Akile Salih de, Serrac’ın yaptığı ateşkes açıklamasıyla eş zamanlı şekilde “acil bir ateşkes ve Sirte’nin yeni kurulacak Başkanlık Konseyi’ne geçici olarak ev sahipliği yapması” çağrısında bulunmuştu.

Serrac’ın ateşkes çağrısına cevabın Hafter’den değil de, destekleyicisi Akile Salih’den gelmesi, Libya’daki “tarafların” bir ateşkes üzerinde ”aracı” vasıtası ile mutabık kaldığını göstermektedir.

Ateşkes açıklamasında siyasi sürecin yeniden başlatılmasına, Hafter’e gönderme yapılarak, “savaş suçu ve insanlığa karşı suç sayılabilecek ihlaller işleyenlerin dahil edilmeyeceğinin” yer alması, Akile Salih’in devreye girmesinin nedeni olarak değerlendirilebilir.

Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un Serrac’ı Fransa’ya davet etmesi, ateşkes açıklamasında ’da “Kardeş ülke Mısır’ın da Libya’da barış ve istikrarın tesis edilmesinde olumlu rol oynamasının” istenmesi, kartların yeniden karılmaya başladığının bir göstergesi olarak kabul edilmelidir.

Dikkat çekici bir başka gelişme de, daha önce  Libya dahil, Ortadoğu’da değişik yerlerde “organize edilen” hükümet aleyhtarı “barışçı gösterilerin” Trablus’ta  başlatıldığı, yüzlerce göstericinin, elektrik ve su kesintileri, kötü ekonomik koşullar ve devlet kurumlarındaki yolsuzluğa tepki göstermek için Şehitler Meydanı’nda toplandığı, güvenlik güçlerinin göstericileri dağıtırken, ateş açması sonucu bazı göstericilerin yaralandığı şekilde haberler alınmaktadır.

Muhtemel bir dış müdahaleye zemin hazırlamak için, mesela Suriye’de yaşanmış, aynı senaryo tekrarlanmaktadır.

Benzer bir senaryo da, Rusya’nın Avrupa’daki son kalesi olan Belarus’da, seçimler bahane edilerek, yürürlüğe  sokulmuştur

Bu gelişmeler, Türkiye açısından elbette ki farklı önem arz etmektedir.

Konsey, yabancı güçlerin ve paralı askerlerin Libya’yı terk etmesi çağrısında bulunmuş ancak Türkiye ve Katar’a destekleri için teşekkür etmiştir.

Bütün yabancı güçlerin Libya’yı terk etmeleri istenmekte ise de, bu çağrının Libya’da, bu ülke ile imzalamış olduğu Güvenlik ve Askeri İşbirliği Mutabakat Muhtırası ve Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına Yönelik Mutabakat Muhtırası gereği bulunan Türkiye’yi kapsamadığı açıktır.

Her halükarda bölgede ve Libya’da hayati çıkarları olan Türkiye, askeri varlığını bir şekilde devam ettirmelidir.Bu ihtiyaç Yunanistan-Mısır anlaşmasından sonra daha da önem kazanmıştır.

ABD’nin Libya’yı Ruslar’a bırakması beklenmemelidir. Daha önceki uygulamalarında olduğu gibi, bölgeye once kendinin girmesi, peşinden BM veya NATO’yu sürüklemesine hazır olunmalıdır.

Libya’nın bir şekilde, bölünmesi, Serrac yönetimi ile yaptığımız Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına Yönelik Mutabakat Muhtırasının, Libya’ya denk gelen bölümünün, bu yönetimin bölgesi dışında kalmasına yol açacağından, anlaşmanın geçerliliğinin tartışmalı hale geldiği şeklindeki görüşlere ve hatta girişimlere karşı da  hazırlıklı olmak gerekir.

Libya ile yapılan anlaşmanın tartışmaya açılması, Yunanistan, GKRY, AB ve ABD’deki lobilerin arayıp da bulamadıkları bir durumdur.

Ancak her ne olursa olsun, Türkiye, uzun yıllar sonra, inisiyatif kullanarak ve ön alarak, Libya’da önemli bir kazanım sağlamıştır. Oradan sökülüp atılması kolay değildir.

Libya ile imzalanmış olan anlaşmanın benzerinin Mısır ile de imzalanması, ülkemize Doğu Akdeniz’de büyük avantaj sağlayabilecekti. Özellikle de Mısır ile Yunanistan arasında benzer bir anlaşma için görüşmelerin çok uzun yıllardan beri devam ettiği bilinmekte iken.

Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin karşısında, aralarında müslüman ülkelerin de bulunduğu, çok katılımlı bir muhalif blok mevcuttur. Bu blokdaki hasım sayısını azaltmak için çaba sarf edilirken, bir yandan da Türkiye, Rusya ile bir an once, özellikle de, ABD devreye girmeden işbirliği imkanlarını geliştirmelidir

Aynı aciliyet elbette ki Suriye için de geçerlidir. Suriye’den kaynaklanan en ciddi tehdit, bu ülkedeki PKK-YPG-PYD varlığıdır. Büyük Kürdistan projesinin batıya uzanımını teşkil eden Suriye’nin kuzeyi /Fırat’in doğusu, ABD’nin “kara gücü” olarak nitelendirdiği ve gerekli gördüğü herhangi bir zamanda ülkemize karşı harekete geçirebileceği, PKK-YPG-PYD işgali altındadır.

Terör örgütlerinin uzantısı SDG, Fırat’in doğusundaki petrol sahaları için ABD ile imzaladıkları anlaşmayı “Kürt özerk yönetimini siyasi olarak tanıma ve ABD ordusunun bölgede kalmaya devam etmesinin garantisi” olarak yorumlamıştır. Bu durum, ABD’nin Fırat’ın doğusunda batı kürdistan’ı oluşturmakta kararlı olduğunu bir kere daha teyit etmektedir.

Bu gelişmelere orantılı tepki göstermek, gelişmeleri kendi akışına bırakmamak önem arz etmektedir.

Suriye’deki PKK-YPG-PYD varlığına darbe vurabilmek için Rusya’ya ilave olarak Suriye ve İran ile de işbirliği geliştirilmelidir.

Bölgedeki dengeleri etkileyecek bir diğer gelişme ise, İsrail liderliğinde (İran ve) Türkiye’ye karşı kurulmakta olan koalisyondur. Müslüman ülkeler, İslam düşmanı olarak telakki edilen İsrail ile gayret birliği yapmıştır.

ABD Yunanistan ile olan Savunma İşbirliği Anlaşmasının güncellenmesi sonucu, bu ülkede 4 ayrı yerde üs imkanına kavuşmuştur. Bunlardan özellikle Dedeağaç Limanı ve havaalanı, ABD’nin Boğazlardan geçmeye gerek kalmadan, Bulgaristan ve Romanya’ya karadan kuvvet yığınaklanmasına imkan sağlamaktadır.

Ortadoğu’da saflar belirginleşmekte,Türkiye’ye karşı hem batıda hem de doğuda şer cepheleri oluşturulmaktadır.

Türkiye de nerede duracağını ve nereye döneceğini yeniden düşünmelidir.